Perşembe

Bye Bye Life...


Folks, what can l tell you about my next guest? This cat allowed himself to be adored, but not loved. And his success in show business was matched by failure in his personal-relationship bag. Now thats where he really bombed. And he came to believe that work, show business, love, his whole life, even himself, and all thatjazz, was bullshit. He became 1 game player, to the point where he didn't know where the games ended and reality began. Like, to this cat, the only reality...
is death, man.
Ladies and gentlemen,
let me lay on you a so-so entertainer, not much of a humanitarian,
and this cat was never nobody's friend.
ln his final appearance on the great stage
of life - you can applaud if you wanna
Mr. Joe Gideon.



            En son Amadeus' da aynı durum başıma gelmişti. Film, iki yıl boyunca bilgisayarımda izlenmeyi bekledi. Her film izlemeye kalkışmamda onu gördüm, üfleyip püfleyip başka hikayeler izledim. Yakın çevremden aldığı sağlam referanslar, bende filmin iyi olduğu, beğenmez isem sorunun bende olduğu duygusunu yarattı. Ya da öyle bir şey. Sonuçta gerildim, ki rahat gerilirim. Bekledi durdu orda, ta ki varlığını unutup bir gece yarısı denk gelene kadar. Canım sıkılıyor ne yapayım, e hadi bari bir film izleyeyim; "All That Jazz" hadi bir bakayım. Bakış o bakış. Hala bakıyorum. Bob büyük adamsın bilememişim affet. Bir filmde sahneler bu kadar estetik, replikler bu kadar güzel olabilirdi. Seslerin kullanımı zaten muhteşem. Müzikler dersen e zaten müzikal (gerçi bence Chicago' dan geri kaldığı tek nokta burası) (Chicago' yu da çok severim ayrı konu). Her yanıyla bayıldım filme, spoiler gibi olmasın ama özellikle favorim halüsinasyonlardı. İkinci sırada ise tabiki final sahnesi. Gerçi hepsi çocuğum gibi, hepsi güzel toplamı da güzel. Joe Gideon ise muhteşem bir karakter. Bütün kadınları tavlıyor zaten, erkek halimle ben bile tav oldum. Nereden neresini anlatsam olmaz izleyin görün.

Hiç yorum yok: